Kışın ağırlığı ufak ufak üzerimizden kalkarken, ılık meltem soğumuş kemiklerimizi ısıtmaya başlamışken içimizde ufaktan ufaktan gezmeler gezmeler geçerken, bizden 30 km uzaktaki Truva sanki bizi çağırıyor.
Antik gemilerin adadan ayrılmaya başladığı bu günlerde, nedense denize bakarken, Homeros’u anmadan edemiyoruz. Ne muhteşem bir hikâyedir Iliad ve Odyssey, binlerce yıl Anadolu ve Yunanistan halklarının ezbere bildiği bu destan modern yazı ile buluştuğu 8.yy’dan beridir, tüm dünyayı cesaret, aşk, gurur, özlem ve mistik öğeleri ile büyülemiştir. Hikâyeden etkilenen Arkeologlar bu muhteşem şehri ve tarihi bulmak üzere büyük çaba harcamışlar ve o hırsla 1 değil 9 şehir bulmuşlardır.
Bozcaada bu hikâyenin önemli bir parçasıdır. Truva savaşı boyunca Agamennon askerlerini Bozcaada’da tutmuştur. Homeros’un Odyssey’in geri dönüş yolculuğunda yaşadığı maceralar hep bu denizlerde olmuştur. Bundandır ya, Bozcaada ile Truva’yı birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Smyrana (İzmir)’lı Homeros’un Iliad ve Odyssey’i Shakespeare’nin Troilus ve Cressida’sını, Romalı yazar Virgil’in Aeneid’ine kadar etkilediği sanat eserlerini resimleri, mozaikleri, vazo tasarımlarını saymanın mümkün olduğunu sanmıyorum, üstüne bir de gişe rekorları kıran filimler, müzikler eklenince Truva’nın hikayesi hala bir ilham veren efsanedir.
Aslına bakarsanız, Truva gibi savaşlar insanlık medeniyeti kadar eskidir. Bu hikâyenin bizi neden bu kadar etkilediğini, birçok savaş, kahraman ve hikâye insan zihninden unutulup gitmişken, Homeros’un bu hikâyesinin neden bunca zamandır etkisini kaybetmemiştir?
Homeros, hikâyeyi anlatırken, tüm detayları o kadar güzel ve objektif olarak tasfirlemiştir ki, eserini benzersiz kılmıştır. Basit anlamda, insanlık var olduğundan beri içine düştüğümüz karmaşanın, günlük hırslarımızın ve ihtiraslarımızın, boş öfke nöbetlerimizin enfes bir dille mistik olarak anlatımıdır. Savaşların bir kazananın hiç olmadığı, inançların boş olduğu, kişinin kendi içine yaptığı fırtınalı yolculuğu anlatır Truva’nın hikâyesi. Bu nedenle, her ülkeden her ırktan ve kültürdeki insanlar kendilerinden bir şey bulur.
Haydi, bir deneme yapalım. Aşkı için şehrini tehlikeye atan bir adam, o adam için kendini feda eden bir büyük bir kardeş, inandığı tanrılara körü körüne bağlı bir baba, daha fazla güç ve hükümdarlık için her şeyi, kardeşini bile feda etmeye hazır bir hükümdar, sadece namı yürüsün diye yaşayan genç bir savaşçı… Şimdi etrafımıza bakıp bu karakterlere günümüzden isimler takalım. Eminim binlerce yıldır insanların yaptığı gibi bizde bunu başarıp, karakterleri kendi güncel hayatımızdaki karakterlerle uydurabiliriz. İlayda ve Odyssey’in bizi heyecanlandıran ve defalarca okumamızı sağlayan büyüsü de işte budur.
İlayda ve Odyssey’in, bitmeyen bir hikâyedir, o yüzden binlerce yıldır anlatılmakta, ezberlenmektedir. Sonu belki de binlerce yıl sonra gelecek bir masal, onlarca yıl süren savaşlardan sonra, hiçbir tarafın kazanmadığı, hayatların neyin uğruna kaybedildiğinin unutulduğu bir hikâyedir. Köle Homeros, kendini tüm bu karmaşadan uzak tutmayı başardığı için tüm resmi tam olarak görmüş ve inanılmaz bir güzellikte anlatmıştır. Anlatmıştır ki, sonuçlarının yıkıcılığını ve hüznünü tüm dünya anlasın.
Bozcaada ve Truva’yı ayırmak mümkün değildir dedik ya, Bozcaada/Tenedos’un ismi bile hikâyeye dayanır. Adanın mitolojik ismi olan Tenedos, Truva savaşı sırasında adanın hükümdarı olan Apollo’nun oğlu olan kahraman Tenes’ten gelir. Tenes, savaşta Truvalıların safında savaştığı için Achilles tarafından öldürülmüştür. Tenes’in bu ölümü tanrı Apollo’yı çok kızdırmış ve Achilles’ten intikam almasına neden olmuştur.
Hikaye hala çok güzel, Truva’da burada, Ege’de, Tenedos’da, biz Bozcooda’mızdan Odyssesus’un gemilerini Penelope’sine Ithakaya yolculuyoruz, bekleriz.