Ege çekiyor canım, bir vapurun köpürttüğü sulara dertlerimi bırakıp tazelenmek istiyor canım, cananım. Akşam ince saz dinleyip huzur bulmak istiyor canım. Bir durup yeniden başlamak istiyor canım…
İnsan olmanın en büyük özelliğidir, yeniden yeniden yenilenebilmek. Kim bilir hayatta kaç defa bir adım geri atıp var gücümüzle ileriye koştuk. Tarihler verdik kendimize, Pazartesi kesin diyet, bu yıl başka olacak, yeni yaşımda farklı olacağım, yeni iş, yeni aşk, yeni ev… Bizi bu başlangıçlar tarihler her zaman motive etmiştir. En azından bir süre kendimizle savaşıp, değişmeye, ilerlemeye çalışmamızı sağlamamıştır.
Bu bir içgüdü gibi, değişen hayatlarımızla beraber, hayatta kalma becerimizin bir parçası gibi, yeniden başlamak için kendimizi böylece cesaretlendiriyoruz. Bazen dışarıdan bakıp değiştirmeye gücümüzün yetmediği şeylere karşı kendimizi değiştirmeyi başarmak bizi biraz olsun rahatlatıyor motive ediyor. Ama bu değişimleri yapmadan önce hep bir adım geriye atmak işin kuralı oluyor. Mesela Pazartesi diyete başlamadan önce Cumartesi, Pazar iyice bir yemek yemek gerekiyor. Yasaklı listesinden seçilip seçilip, tek tek deneniyor tatlılar tuzlular. Kural bu. Hani çocukken koşu yarışlarımızda önce geriye koşup var gücümüzle ileriyle atılmak gibi. Güç toplamak, kesin kararlardan dönmemek, pişman olmamak için bir geri adım öncesinde.
O adımı nasıl geriye attığınızda önemli, öne atılmadan önce “Haydi bakalım” dedirtecek bir güç toplamamız gerekecek, yeterince güç toplamalısınız. Belki biraz düşünüp, düşüncelerinize netlik kazandırmalısınız. Dertleri, kederi belki bir yerde iradeyi, yeri gelince iradesizliği bir yana bırakıp, odaklanmalısınız. Kendi antagonistinize* savaşa hazır olmalısınız.
Büyük kararlardan önce, yorulmuş ve yenilenmek istediğim zamanlarda, Bozcaada düşer benim aklıma, Ege kokusu canlanır burnumda… Ana karadan uzaklaşan vapurda hayal eder kendimi, o vapur ana karadan değil benim değiştirmek istediklerimden ayırılır, benim uzaklaşmak istediklerimden uzaklaştırır gibi gelir. Köpük köpük vapurun arkası yol boyunca benim dertler kederler, köpüklerle denize karışır durur. Vapur yanaşırken iskeleye kendimi daha da bir hafiflemiş hissetmeye başlarım. Hele çarşıya doğru adım attığımda şehrin gürültüsünde kaybettiğim kendi sesimi yavaş yavaş duyar olurum. İşte böyle zamanlar olduğunda hiç düşünmeden planlar yapılır haftasonuna Bozcaodamızdayız.
Yasakları da deldim mi haftasonu boyunca değmeyin keyfime, akşamları mezelerle ufak bir dem ile Pazartesi başlarız, hem diyete hem neyse olacaksa ona… Serin serin akşamlarda gökyüzünde yıldızlar, inceden müzikler gelirken kafelerden, restoranlardan insanı kendi ile yeniden tanıştırır Bozcaada ve ne giymiş olursan ol, ne yaparsan yap, o sahne altında kendini seversin, beğenirsin. Güçlenirsin, yapabileceğine inanırsın, cesaretlenirsin.
Bilinmez ama Truva savaşında Agammenon’un savaşçılarını bu adada yerleştirmesinin nedeni Bozcaada’nın bu büyüsü olabilir. Sanki toprak, hava, kaldırımlar, “Haydi bakalım, haydi bakalım, hade bre, hade breee,” diye fısıldar kulağıma Bozcaodamın yolunda….
Ve tatil bitip dönerken adadan, içimde adadan topladığım çiçekler, dilimde biriktirdiğim yakamozun tadı, kıyafette biraz anason kokusu ile bu sefer gülümseyerek bakarım vapurun arkasındaki köpüklere, “Hade bre”… Yine yeniden gene, başlamak üzere “Hade bre”… Teşekkürler Bozcaada, iyi ki varsın.
*Antagonist, kurguda, ana karakteri (protagonist), engellemekle yükümlü kişidir. Karşı kişi ya da Muhalif düşman olarak da bilinir. Asıl karakterin zıttıdır.