Bozcaada’da Bahar
“This is the frost coming out of the ground; this is Spring. It precedes the green and flowery spring, as mythology precedes regular poetry. I know of nothing more purgative of winter fumes and indigestions. It convinces me that Earth is still in her swaddling-clothes, and stretches forth baby fingers on every side.”
Bu topraktan çıkan sis bu işte Bahar. Mitolojik bir şiir gibi yeşil ve çiçekli bahar. Biliyorum, başka hiçbir şey temizleyemez böyle kıştan kalanları. Bahar beni Dünyanın hala bir bebek olup küçük parmaklarını oynattığına ikna eder.
—Henry David Thoreau (1817–1862)
Bahar Bozcaada’mıza bahar geldi dostlar, gelincik çiçeklerimiz açıyor yavaştan. Aynı yazarında dediği gibi ada temizliyor her yerden gelen kıştan kalanları ve yeniden bebek olup doğuyor biraz. Gelincik şerbetimizin yanına mis gibi sakızlı kurabiyelerimizi alıp terasımızda gün batımını daha çok seyreder olduk. Poyrazımız esmiyor mu? Esiyor esmez olur mu? Kızlarımızdan biliyorum (17 Rüzgârgülümüz) esiyor. Ama biraz daha anlayışlı artık, az biraz üşütüyor o kadar. İnsanın aklına mitolojik çağdaki yelkenli gemilerin adadan tek tek ayrılırken ki görüntüsü canlanıyor. İşte tam bu mevsimde kış boyunca adada konaklamak zorunda kalan Karadeniz’den gelen gemiler, yelkenlerini bu anlayışlı rüzgârla doldurup Egeye doğru yola çıkarlarmış.
Adanın en güzel zamanlarındadır bahar, ne çok kalabalık ne çok tenha… her yer şimdilik () bize ait. Gün boyunca bol fotoğraf çekebiliyoruz. Bilenler daha iyi bilir de bize fotoğraflarımız sanki yaza göre daha güzelmiş gibi geliyor. Baharın yumuşak ışığı fotoğraflarımızı daha bir güzel yapıyor ya da bize öyle geliyor.
Güneşi uğurlayınca bir şişe kuntra, merlot ya da o akşamki zevkimize göre bir beyaz (vasilaki) ile devam ediyoruz. Balık sezonu kapanmadan taptaze balıkların, kalamarın tadı damağımızda, yemyeşil ege otlarından salatamız sıcak sohbetlerle gecemizi tamamlıyoruz.
Sabahları uçan dostlarımızın sesleri doluyor ya Bozcaada’mıza. Rezeneli omletimizden sonra sakızlı kahvemizi içmeden güne başlamıyoruz. Domates reçelini bazı günler fazla kaçırma ihtimalimiz olabiliyor, olsun, bir miktar kaçamak yapmayı hak etmişizdir.
Doğanın uyanışı o kadar güçlü ki, bağlarımızda yemyeşil yapraklarımız tap taze burun verirken asmalarımız insanın içinden somurtmak gelmiyor. Kıkırdıyoruz veya bir şekilde gülümsüyor buluyoruz kendimizi.
Herodot’un söylediğine inanılan şu dizeler geçiyor bu aralar aklımızdan dostlar, “tanrı Bozcaada’yı (Tenedos) insanlar yaşlanmasın diye yaratmış” bekleriz.